Doğru bildiğiniz şeylerin gerçekten doğru olup olmadığını biliyor musunuz? İnsanın cahil aklıyla doğru olarak gördüğü şey, cehaletin verdiği acıyla karşılaştığında artık yanlış olarak görünecektir. Bir zamanlar yanlış bildiğiniz şey, acıyla karşılaştığınızda bu sizi olgunlaştırmaya, yanlıştan dönmeye, yanlıştan öğrenmeye itecektir. Yani dünün yanlışı bugünün doğrusu olabilir.
Bir şeyi kovaladığımızda çoğu zaman önceliğimiz peşinden koştuğumuz şey oluyor ve diğer şeyleri ikinci plana atıyoruz. Aslında istediğimiz sonuca ulaşmak için at gözlüğü takıyoruz çoğumuz. At gözlüğünün ardındaki gerçeklik; hayatın görünenden çok daha fazla olmasıdır. Bu yüzden at gözlüğü takan kişinin, gözlüğün maliyeti işlevinden büyük olduğu takdirde gözlüğü çıkartabilmesi gerekir. Yani yeri geldiğinde peşinden koştuğumuz şeyden vazgeçmek, araştırmak, eleştirel bakmak, körü körüne bir şeye inanmamak gerekir.
Bazen bazı şeyleri bırakmamızın zor olduğunu ancak bırakmazsak özgür olamayacağımızı anlatan ders verici hikayeyi paylaşmak istiyorum:
Konfüçyüs, bir gün elinde bir cam kavanoz, öbür elinde irice, kırmızı bir elmayla sınıfa girdi. Girer girmez sağ elini havaya kaldırarak sordu: “Bu elimde gördüğünüz şey nedir?”
“Kavanoooozz!…”diye koro halinde cevap verdi öğrenciler.
Konfüçyüs diğer elini havaya kaldırdı: “Peki bu nedir?”
– “Elmaaa…”
Ellerini indirdi. Kavanozu kürsünün önüne koydu. Elindeki elmayı içine attı. Gülümseyerek sınıfa döndü.
– “Kavanozdan çıkarmayı başaran elmayı yer.”
Çocuklardan biri kalktı. “Ben çıkarabilirim.”
“Gel çıkar bakalım.” Dedi Konfüçyüs. Elini kavanoza rahatça soktu , elmayı kolayca avuçladı. Ama bir türlü elmayı dışarı çekemedi. Elma ile birlikte eli kavanozun ağzına sığmıyordu. Fakat çocuk elmayı da bırakmak istemiyordu. Konfüçyüs’e yalvarırcasına baktı.
– “Hocam elimi kurtaramıyorum.”
“Elmayı bırak .” dedi Konfüçyüs.
– “Ama elma yemek istiyorum.”
Bütün sınıfla birlikte Konfüçyüs de bir kahkaha attı:
– “İki şeye aynı anda her zaman kavuşamayabilirsin oğlum. Tercih yapmak zorunda kalabilirsin.”
Çocuk düşünüyor, formül arıyor, ama bulamıyordu. Ya eli kavanozda kalacak ki o takdirde zaten elmaya kavuşamayacaktı, ya da elmadan vazgeçip elini kurtaracaktı.
İki şıkta da elmayı yeme zevkinden mahrum kalıyordu. Mecburen elmadan vazgeçti elini kurtardı.
Konfüçyüs sınıfa sordu: “Başka denemek isteyen var mı?”
Birkaç çocuk daha denemek istedi, ama başarılı olamadılar. Sonunda herkes yerine oturdu…
Konfüçyüs sınıfa dikkatle baktı.
– “Peki bu elmayı ben kavanozdan çıkarabilir miyim?”
“Hayııır!… “ diye bağırdı tüm sınıf “ imkansııız.”
Ve Konfüçyüs imkansızı başardı. Herkesin gözünün önünde avucunu açtı. Kavanozu ters çevirdi, elma yuvarlanarak eline düştü.
Bu sonucu gören herkes çok şaşırmıştı. Bu kadar basit bir yöntem neden kendi akıllarına gelmemişti?
Konfüçyüs ise herkesin aksine son derece ciddi görünüyordu.
“Çocuklar” dedi. “Aslında bu göründüğü kadar basit bir şey değil.”
“Ama çok basit” diye cevap verdi çocuklardan biri, “ kavanozu ters çevirince elma avucuna düşüyor.”
“Görünene aldanma evlat” derken konuşan çocuğa döndü Konfüçyüs.
Elma tutan elini havaya kaldırdı, herkese gösterdi:
“Gerektiği zaman bir şeyi bırakabilmek, gerçekten basit bir iş değil.”
- Bırakmanız gereken bazen bir elma olabilir.
- Bırakmanız gereken bazen bir makam olabilir.
- Bırakmanız gereken bazen bir maaş olabilir.
- Bırakmanız gereken bazen bir unvan olabilir.
- Bırakmanız gereken bazen bir rütbe olabilir.
- Bırakmanız gereken bazen bir iktidar olabilir.
“ Unutmayın: Bırakmanız gerekeni bırakmadan ,özgür olamazsınız.”
Konfüçyüs’ ün dediği gibi bir şeyi bırakabilmek zordur. Size zarar veriyorsa, size bir faydası yoksa gerektiğinde peşinden koştuğunuz şeyden veya size dayatılan, çoğunluğun tamam dediği inançlardan vazgeçip yeteneklerinizi yaratıcılığa dökmek gerekir.
Immanuel Kant:
“Kendi aklını kullanma cesaretiniz olsun. Kendi aklını kullanmayan, insan olamaz, başkasının parçacığı olur.”