Networkokulu - başarı öyküleri

‘- Çok güzelsiniz.

– Teşekkür ederim. O sizin gözlerinizin güzelliği.

Biri size böyle bir iltifat ettiğinde cevabımız genellikle bu olur: “O sizin gözlerinizin güzelliği.”

Gerçekten de böyle midir? Güzellik objede veya görülende mi yoksa gören gözlerde midir? Bu soruya Aşık Veysel’in bir sözüyle cevap vermek yerinde olacaktır. “Güzelliğin beş para etmez bu bendeki aşk olmazsa.” Aşık Veysel, seven insanın sevdiği insana olan bakışlarından söz etmiştir. Sadece sevdiğiniz insana değil, eşe dosta, akrabaya, olaylara ve durumlara olan bakışları da ele almak gerekir.

Bu durumda gözümüze ne tür bir gözlük taktığımız, durumlara veya olaylara hangi açıdan baktığımız önemlidir. Kötü diye nitelendirdiğiniz bir insanın kalbindeki iyilik kırıntılarını görebilmek, kötü bir olay karşısında alınması gereken dersin alınması, tecrübe edinmesidir asıl mesele. Bazı insanlar, dilenci ya da üstü başı yırtık bakımsız bir insan gördüğünde tiksinerek bakar.

Gelin kör bir dilencinin feryadını anlatan hikayeyi okuyalım:

Kör bir dilenci vardı.

Gün boyu şehrin sokaklarında gezer ve sürekli şöyle söylenirdi:

– Ey beni işiten insanlar. Benim bir değil iki körlüğüm var! Lütfen durumumu anlayın ve bana iki kere acıyın!

Günlerden bir gün kör dilenci yine böyle söylenip dururken oradan geçmekten olan bir adam dayanamayıp sordu:

– Biz senin gözlerinin körlüğünü görüyoruz. Peki diğer körlüğün nedir?

Sorunun cevabını merak eden çevredeki başka insanlar da yanlarına gelmişti.

Kör adam önce derin bir nefes aldı sonra da,

– Gerçekten fark etmiyor musunuz, diye sordu.

Kimse bir cevap vermedi. Bunun üzerine adam konuşmaya devam etti.

– Dostlar. Ben aynı zamanda çirkin sesli biriyim. Körlük yetmiyormuş gibi bir de bu ses çirkinliği… Sorarım size iki kat körlük değil de nedir bu?

Sorusuna cevap almayı umarken kendisine soru sorulan adam başta olmak üzere kimse, bir şey diyemedi.

Dilenci de bir süre sessizliğe büründü. Neden sonra konuşmasını şöyle sürdürdü:

– Çirkin sesim, kimsenin hoşuna gitmiyor. Bu yüzden bana acıyanlar azalıyor. Nereye gitsem, bu çirkin sesimle öfke, üzüntü ve kin kaynağı oluyorum. Ne olur bu iki körlüğüme siz de bir kez değil iki kez acıyın. Hiçbir yere sığmayan bu adam gönlünüzde yer açın. Beni hoş görün.

Kör adamın bu içten sözleri kulaktan kulağa yayıldı. Kısa süre sonra herkes tarafından duyuldu. Artık herkes ona daha farklı bakmaya başladı. Halk onun sesinin çirkinliğini fark etmez olmuştu.

Anlayacağınız dostlar, kör adamın gönül sesinin güzelliği onun sesini güzel göstermeye yetti.

Bir düşünsenize, gönül sesi de çirkin olsaydı, üç körlüğü birden olacaktı adamın.

Ne fena bir durum!

Okurken şunu düşünmüşsünüzdür: “Acaba körlük kimde? Dilenci adamda mı yoksa etrafındaki insanlarda mı? “ Etrafımızdaki insanların iç güzelliğini görebilsek, gönül sesinin güzelliğini fark edebilsek düşmanlıklar yaşanmazdı belki de. Dışlanan insan olmazdı yeryüzünde. Aristoteles (güzel) bir söz söylemiş: “ Ruhun güzelliği, bedenin güzelliği kadar kolaylıkla görülmez. İnsanların ruhunun güzelliğini görebilmek, ne büyük başarı…

“Bitkinin güzelliği tohumun iyiliğindendir, insanın güzelliğiyse kalbinden gelir.” – Mevlana