Soğukmuş, karanlıkmış, pes etme, sabret!
Sevdiklerinin gözlerindeki mutluluğu hayal et!
Ellerim dondu, ayaklarımı hissetmiyorum, unut!
Bak şimdiden sana gülümsemeye başlamış umut!
Azmettikçe, verdikçe iradenin hakkını!
İnan bana kucaklayacaksın aydınlık yarını!
Yürüdükçe, mücadele ettikçe ilahi inayet yetişecek!
Herkes seni bekliyor, ellerinde bir demet çiçek!
Ne güzel anlatmış Şirkan Hatay şiirinde umut ve azmi. İnsanı ayakta tutan umududur, inancıdır. Umut aynı zaman da azimdir. Olumsuzluklar ne kadar çok olsa da hayatımız da pes etmemektir, yılmamaktır. Hayal kırıklıkları yaşasak da, bütün negatiflikler bizi bulsa da umudumuzu canlı tutmak zorundayız. Güzel bir söz var:” Can bedende olduğu sürece ümit de hep vardır.” Yani nefes alıyorsak düştüğümüz olumsuz durumlardan kurtulmanın yolları da hep vardır. Önemli olan kabullenmeyip karamsarlığa düşmeden bu yolları aramaktır.
Azim ve umut deyince şu iki kurbağanın hikayesi bize ders verir niteliktedir;
Bir gün iki kurbağa süt dolu bir küpün içine düşmüş. Kurbağalar atlamış, zıplamış, çırpınıp durmuşlar ama nafile. Küpün içi kaygan olduğu için bir türlü dışına atlayamamışlar. Kurbağalardan biri dayanamayarak “buradan kurtuluş yok ” diye düşünmüş ve kendini salıvermiş, sütün içinde boğulmuş. Öbür kurbağa ise azmini yitirmeyerek “direnmeye devam etmeliyim, zıplayayım, belki gelip kurtaran olur” diye düşünmüş ve başlamış sıçrayıp debelenmeye ve bağırmaya. Uzun süre uğraşıp didinip durmuş, bakmış ki kimse gelmiyor, tam azmini umudunu yitiriyormuş ki içinde zıpladığı süt çalkalanmadan dolayı kaymak bağlamaya başlamış. Direnen kurbağa da kaymağın üzerinde kalıp batmaktan kurtulmuş ve zıplayıp dışarı atlayıvermiş.
Buradan da anlaşılacağı üzere, sıkıntılar varsa diğerleri için de var. Şartlarımız kötüyse, başkaları için de aynı şartlar geçerli. Pes etmek, bırakmak her zaman en kolayıdır. Çünkü hiçbir cesaret istemez. Hiçbir sorumluluk istemez. Bundan dolayıdır ki, aslında başarı dediğimiz konu bizim sıkıntılı durumlara karşı tutumumuzla yüzde yüz paraleldir.
Başarılı insanlara baktığımız zaman, yüksek bir performans tutturmak için daima işe kendileri koşarlar. İçinde bulunduğu durumu kabullenmez, çıkış yolu arar. Sıkıntı varsa, çözüm de vardır mutlaka diye diye düşünürler ve başarı için yanmaları gerektiğini bilirler. Başarısız dediğimiz sıradan insanlar ise hep birilerinin gelip de onları motive etmesini, iteklemesini, beklerler. Çözüm için çalışmak yerine, negatif düşünce ile olumsuzluğa odaklanmışlardır.
Umut bizim için her şeydir. Umudumuzu yitirirsek yaşama isteğimizi de yitirmiş oluruz. Yalnız şunu da unutmamalıyız ki sadece oturup umut ederek, dua ederek hayatımızı değiştiremeyiz. İsterseniz denemek bedava. Umut etmenin yanında çalışmamız gerekiyor. Belki şartlarımız daha kötü olabilir. Ne olmuş yani? O zaman daha fazla çabalamamız gerekiyor.
Thomas Edison’un şu sözüyle hikayemizi bitirelim;
“Bazı yenilgilerin nedeni, insanların işi yarıda bıraktıklarında, başarıya ne kadar yakın olduklarını bilememelerinden kaynaklanır.”