Hayat sevince güzel, sevince tatlı günler. Bir kuşu, kelebeği, bir taşı sevin yeter. Bu şarkı sözünü hatırladınız değil mi? Zeynep Değirmencioğlu’nun “Hayat Sevince Güzel” filminden güzel ve eğlenceli bir şarkıdır. Sevgi içimizde var olan en güçlü, en güzel, en değerli duygudur. Dünyaya geldiğimizde ilk anne sevgisiyle karşılaşırız. Daha sonra arkadaşlara, tabiata , hayvanlara karşı sevgi beslemeye başlarız. Sevgi insanları birbirine bağlayan güçlü bir duygudur.
Empati yapma duygusunu geliştirir. Çünkü empati yapmak önemlidir. Kendimizi karşınızdaki insanın yerine koyarak, onun penceresinden bakmaya başlarız. Karşımızdaki insanın kötü yönünden ziyade iyi yönlerine odaklanırız. İnsanın içinde pozitiflik yaratır. Etrafına pozitif enerji yayar, hastaları iyileştirir, insanlara moral verir. Yapacağımız işlerde de başarılı olmamızı sağlar. Çünkü içimizde pozitiflik vardır. Karşılaşacağımız zorlukların üstesinden daha kolay gelinir. Negatifliğe yer yoktur.
Sevgiden söz etmişken Lokman’ın efendisine olan sevginin büyüklüğünden, güzelliğinden söz etmemek olmaz.
İnsanı imrendiren bu hikayeyi paylaşmak istiyoruz:
Lokman, temiz yaradılışlı bir insandı. Çevik ve çalışkandı. Efendisinin yanında mutluluk içinde yaşardı. Efendisi de onu çok sever, ona değer verir, hatta oğullarından bile üstün tutardı. Çünkü Lokman, efendi ruhluydu. Heveslerine boyun eğen biri değildi. Üstelik gönlünde derin sırlar besliyordu. Efendisi onun bu özelliklerinin farkındaydı. Lokman’a eğer o da isteseydi çoktan özgürlüğünü verebilirdi. Fakat o, efendisinin yanında mutluydu ve sırlarının herkesçe bilinmesini de istemiyordu.
Günlerden bir gün efendisi, kendisine yemek getirildiği zaman Lokman’ı da sofraya çağırdı. Ne zaman birlikte yemek yeseler, efendi yemeğe önce Lokman’ın başlamasını isterdi, kendisi de ondan sonra yerdi. Lokman’ı yarım bıraktığı yemeklerden yemek onu mutlu ediyordu. O gün efendiye hediye olarak bir kavun getirmişlerdi.
Efendisi, kavunu kesip yanına oturttuğu Lokman’a bir dilim verdi. Lokman, o kavun dilimini baklava ya da bal yer gibi keyifle yedi. O kadar iştahlı bir şekilde yemişti ki efendisi, elindeki kavundan ikinci bir dilim daha kesip ona verdi. Böyle böyle efendisinin Lokman’a ikram ettiği dilimler on yediye vardı. Geriye tek bir dilim kalmıştı. Efendi, “ Bu dilimi de ben tadayım.” diye aklından geçirdi. “Bakayım, ne kadar tatlı bir kavunmuş!” Fakat elindeki kavun dilimini ısırır ısırmaz, yerinden fırladı. Ağzını alev sardı. Dili kabardı, boğazı yandı; çünkü kavun asla yenilemeyecek kadar acıydı.
Efendi, acının etkisiyle bir süre adeta kendini kaybetti. Ağzını suyla çalkalayıp kendine geldikten sonra şöyle dedi:
-Aa canım böyle zehir gibi acı kavun nasıl yiyebildin? Böyle bir eziyete neden katlandın? Bu sabrın sebebi nedir? Niçin yememek için bir bahane ileri sürmedin?
Lokman tevazuyla gülümsedi.
-Senin nimet bağışlayan elinden o kadar rızıklandım ki şimdi mahcubiyetimden iki büklümüm. Bu yüzden senin sunduğun bir şeye acı demeye utandım. Senin bir acı lokmana katlanamazsam vücudum toprağa karışsın! Ayrıca senin sevgin kavunda hiçbir acılık bırakmadı. Sevgiyle acılar tatlılaşır, bakırlar altın olur.
En iyi örnek annelerimiz değil midir? Sevgi olmasa onca zahmete katlanırlar mı? Uykusuz kalırlar mı? Bir suç işlesek, kalplerini kırsak bu kadar kolay affederler mi? O uykusuz geceler, çektikleri acılar tatlılaşır onlar için. Çünkü evlatlarına karşı müthiş sevgileri vardır.
Ne demiş Mevlana:
“Sevgi şifadır. Sevgi güçtür. Sevgi değişimin sihridir.” – Mevlana