Silva Network Online Eğitim Rehberi
Silva Network eğitimleri sayfamıza hoşgeldiniz. Networkokulu.net olarak güzel bir eğitim geçirmenizi dileriz. Bu içeriğimizde, 16 Nisan Silva Network eğitimi içerisinde geçen, hikayelere, sözlere, videolara ve çok daha fazlasına ulaşabilirsiniz.
Network Okulu’nu Neden Kurduk?
Network Marketing ve Çok Daha Fazlasına YouTube Kanalımızdan Ulaşabilirsiniz >>
Empty Your Cup – Kabını Boşalt Hikayesi
Japonya’nın ücra bir köyünde Zen Budist ustası Master Suzuki adında bir eğitmen varmış. Ve Master Suzuki’nin kendisine ait dersleri öğrencilerine istediği gibi verebildiği bir okulu varmış. Bu okula genellikle Japonya’nın çok uzak köylerinden zengin olmayan ve eğitimsiz olan genç çocuklar gelirmiş. Bu çocuklar yaşamın yeni yollarını Zen Budizm felsefesinin temelleri ile öğrenmek için bu okula gelip öğrenci olurlarmış. Yeni kayıt döneminde öğrenci olarak sadece 13 kişinin geldiği bir zaman (Öğrenciler master olabilmek için 4 yıl eğitim alıyorlar ve her sene yeni öğrenciler geliyor) bu öğrencilerden 12 tanesi yukarıda da değindiğim gibi Japonya’nın uzak ve ücra köylerinden eğitimsiz ve durumu çok kötü olan çocuklarmış. Diğer öğrenci ise Japonya’nın en gelişmiş şehri olan Tokyo’dan belki babasının belki birilerinin yönlendirmesi ile bu okula başvurmuş. Bu öğrenci Amerika’da doktorasını yapmış yüksek eğitimli biriymiş.
[read more]
Yeni eğitim donemi baslamış. Master Suzuki’nin okulunda birinci sınıfta hiç bir şey yapmazsınız. Yerleri silersiniz, tuvaletleri temizlersiniz, üst sınıflar için yemek hazırlarsınız, bulaşıkları yıkarsınız. Daha sonra ise ikinci sınıfa terfi edersiniz. İlk yıl öğrenciler sadece bu işleri yaparlarmış. Herhangi bir silaha dokunmazlar, Zen Budizm felsefesi ile alakalı herhangi bir şey öğrenmezlermiş. Hem de hiç bir şey.
İlk yılın sonunda Master Suzuki 13 öğrenciyi bir sıraya dizmiş ve kimlerin ikinci sınıfa terfi ettiğine karar verecekmiş. İlk öğrenciye doğru yürümüş ve “Tebrikler ikinci yıla terfi ettin.” demiş. İkincisine sıra gelmiş ve yine “Tebrikler sen de ikinci sınıfa terfi ettin.” demiş ve böyle “Sen de terfi ettin, sen de terfi ettin…” derken on iki kişiyi bitirip, Amerika’da eğitim almış öğrenciye sıra gelince “Sen henüz hazır değilsin, birinci yılı tekrarlayacaksın.” demiş. Bunu duyan çocuk şok geçirmiş ve egosu ile olayı rasyonalize etmeye çalışmış.
Master Suzuki’nin kendisini yeni gelen öğrencilere rehberlik yapması için bu şekilde bir karar aldığını düşünmüş. Bir yıl daha bu öğrenci tuvaletleri temizlemiş, yerleri silmiş, şimdi ikinci sınıfta olan arkadaşlarına yemekler hazırlamış. Anladığınız gibi bir yıl daha yine sadece bu tür işler yapmış. Bana sorarsanız tuvaletleri temizlemek o kadar da mutlu etmez insanı fakat o yapmış, bir yıl daha yapmış. Tekrar birinci sınıf öğrencilerinin terfi zamanına gelince Master Suzuki sıraya dizilmiş öğrencilere doğru yürüyüp sırayla herkese “Tebrikler terfi ettin, terfi ettin, terfi ettin…” demiş. Bu çocuğa gelince tekrar demiş ki “Sen yine hazır değilsin, geri dönüp birinci sınıfı tekrarlayacaksın!” İşte bu kez çocuğu kaybetmiş, çocuk sinirlenmiş ve Master Suzuki odadan ayrıldıktan sonra bağırmaya başlamış. Arkadaşlarına dönüp “Master Suzuki’ye gideceğim ve bu yaslı adama neler hissettiğimi göstereceğim.” demiş.
Hemen Master Suzuki’nin daha once hiç girmediği gizemli odasına doğru koşup neredeyse kapıyı neredeyse tekmeleyerek içeri girmiş ve hiç durmadan Master Suzuki’ye bağırmaya başlamış. Bağırmış, bağırmış, bağırmış… Master Suzuki o esnada son derece sade koltuğu üzerinde oturmuş, bir fincan çay içiyormuş. Çocuğa son derece sakin ve anlamaya calışır şekilde bakmış ve “Sakin ol otur konuşalım.” demiş. Çocuk Master Suzuki’nin be derece sakinliği karşısında şaşırıp sakinleşmiş. Ve Master Suzuki’nin kendisine ne söyleyeceğini son derece merak ettiği için oturmuş. Master Suzuki çocuğa bakmış ve masanın üzerindeki fincana çay doldurmasını söylemiş.
İşin nereye varacağını son derece merak eden çocuk fincanı doldurmaya başlamış. Siz fincana çay doldurduğunuzda ne zaman durursunuz? Fincan neredeyse dolu olduğunda durursunuz ve nitekim mantıken çocuk da durmuş. Master Suzuki çocuğa tebessüm ederek bakmış ve “Sana kim durmanı söyledi? Doldurmaya devam et.” demiş.
Bunun üzerine çocuk biraz şaşkınlık biraz merak içinde Master Suzuki’yi dinlemiş ve fincanı cay ile doldurmaya devam etmiş. Neredeyse dolu olan fincana çay doldurmaya devam ederseniz ne olur? Elbette çay fincandan taşar. Doğal olarak cay fincandan taşmaya başlamış. Önce masanın üzerine, sonra da yerlere dökülmüş. Bir an çocuk kendisini aptal gibi hissetmiş. O an elindeki demliği yerine sert bir şekilde koymuş ve “Sen bana ne kanıtlamaya çalışıyorsun burada?” demiş. Master Suzuki zekice çocuğa bakmış ve “İkinci yıla geçememenin nedeni şu ki; Sen bu fincan gibisin. Sen dolusun! Bu yüzden birinci sınıftan sonra öğrenmeni isteyeceğim her bilgi beynine girmeyip taşacaktı.”
Master Suzuki’nin hikâyesinden alınacak ders şudur; ki bende bunu bir eğitim videosundan öğrendim ve nereye gittiysem öğrettim, Network Marketing yolculuğunuza ilk olarak kabınızı boşaltarak başlamak zorundasınız. Eğer oturduğunuz yerde kitabı okurken “Ben bu hikâyeyi zaten duymuştum ne yani?” diyorsanız demek ki sizin de kabınız dolu ve bu şekilde asla ilerleyemezsiniz. Asla bu kitaptan istediğiniz verimi alamazsınız. Çünkü ne yazık ki sizin kabınız dolu. Eğer bu kitaptan az dahi olsa faydalanmak istiyorsanız lütfen daha once bildiklerinizi unutun ve kısa bir süreliğine dahi olsa kabınızı boşaltın. En azından kitabi bitirene kadar. Umarım bu kitaptan korkmuyorsunuzdur. Çünkü sizinle çok açık konuşacağım.
Master Suzuki gibi sizlerin lisansınızı veya eğitim seviyenizi umursamıyorum. Doktoranız varsa inanın oda umurumda değil. Normal işlerinizdeki başarılarınız da umurumda değil. Bu iş network marketingdir ve tamamen farklı bir iştir. Eğer network marketingde zaten çok büyük başarılarınız varsa, eğer bu işte benden daha başarılı iseniz, eğer networkunuz benimkinden daha büyük ise o zaman ben gönüllü olarak kabımı boşaltıp sizi dinlerim. Fakat bu işte çok başarılı biri olana kadar lütfen bu işteki yolculuğunuza başladığınızda kabınızı boşaltın.
Bu kabı boşaltma olayı öyle bir şeydir ki bunu her gün yapmalıyız. Ben herkesten bir şeyler öğrenmek isterim. Arabamı tamir etmeyi öğrenmek istiyorsam bunu bir araba tamircisinden öğrenmeliyim, eğer tamircim network marketing öğrenmek isterse o da bunu benden öğrenir. Dolayısıyla günlük hayatınızda sürekli kabınızı boşaltmalısınız. Daha fazla bilgi edinebilmek için daha fazla tecrübe kazanabilmek için kendi alanında sizden daha başarılı birisinden bir şeyler öğrenebilmek için bunu yapmalısınız. Sizi bu işe getiren kişinin yani üst kolunuzun ne olursa olsun bu işte sizden daha fazla tecrübesi vardır. Sizden daha önce bu işe başlamıştır.
Sizin büyük üst kollarınız, liderleriniz, koordinatörleriniz bu alanda çok başarılıdırlar ve sizin normal işinizde geçmiş 5 yılda kazandığınızdan belki daha fazlasını bir haftada kazanıyorlardir. Bu tür kişilerin eğitimlerine mutlaka kabınızı boşaltarak katılmalısınız. Bu işe giren birçok insan eğitim almasına gerek olmadığını düşünüyor. İzin verin sizi tekrar uyarıp hatırlatayım! Bizim işimiz eğitim almaktır. Her tür eğitime katılmaya ihtiyacınız var. Bu işte, bilgi almaya aç biri olmalısınız. Eğitim almaya aç biri olmalısınız. Başarılı networkerlar ile beraber olma şansınız varsa bu fırsatı kaçırmayın. Kafede, havalimanında, yemek arasında, arabada zamanınızı boşa harcamayın. Öğrenin, öğrenin, öğrenin! Kabınızı boşatın. Aksi takdirde bu işte asla başarılı olamazsınız.
Daha Fazla Kısa Hikayeye Buradan Ulaşabilirsiniz >>
[/read]
Kendimizi Geliştirmek Neden Önemli?
Network Marketing ve Çok Daha Fazlasına YouTube Kanalımızdan Ulaşabilirsiniz >>
Çekici Nereye Vuracağını Bilmek Hikayesi
Çekici nereye vuracağını bilmek hikayesi, bize işinde uzman olmanın önemini anlatan en özel başarı hikayeleri arasındadır. Bir işin ustası olabilmek için gereken şeyler nelerdi? Bir iş yaptıktan sonra ücretimizi belirleyen şey nedir hiç düşündünüz mü?
Bazen evimizde bir elektronik eşya arıza yapar. Usta çağırırız veya ustaya götürürüz. Ancak bize çıkardığı faturaya içimiz yanar. Ya da;
[read more]
- Sağlığımızda problem olur, doktora gideriz.
- Mahkemede işimiz olur, avukata gideriz.
- Yapı, inşaat işimiz olur, mühendise gideriz.
- Evde eklenecek, sıvanacak bir yer olur, ustaya gideriz.
- Blog açma, site kurma, reklam verme işimiz olur, webmaster’a gideriz.
- Taşıma işimiz olur, nakliyata gideriz.
Tüm bu örnekleri fazlasıyla artırabiliriz. Ancak yapılan iş ufak gibi görünebilir. Ufak gibi olmasa da kısa sürede bitecek bir iş de olsa cebimizden çıkacak ücrete içimiz gider. Ancak neden bize göre fazla gelen bir ücret isterler? İşte bunun hakkında efsane bir hikaye;
Vaktiyle bir fabrika sahibinin fabrikasındaki makinelerden bir tanesi arızalanır. Makinenin arızalanması ile birlikte üretim durur ve her geçen süre patronun para kaybetmesi anlamına gelmektedir. Fabrikanın tüm teknik personeli, mühendisleri ve ustabaşılar arızalanan makinenin arızasını gidermek için makinenin başına toplanır ama nafile. Bir türlü makinenin arızasını giderip çalıştırmayı başaramazlar.
Patron çaresiz bir şekilde arızayı gidermeye çalışan personelini izlemektedir. O sırada fabrikanın bekçisi patronun yanına gelerek, ” efendim, müsaadeniz olursa şehir merkezinde bir usta var. Elinden her iş gelir, tamir edemediği şey yoktur, onu çağıralım, bir de o baksın” der.
Her şeyden ümidini yitirmiş olan patron çaresiz bir şekilde bekçinin teklifini kabul eder ve bahsi geçen ustayı çağırırlar. Usta fabrikaya gelir ve arızalı makinenin etrafında bir tur attıktan sonra yanında getirdiği alet çantasından bir çekiç çıkarır. Makinenin bir kaç yerini eliyle yokladıktan sonra tek bir defa çekiç ile vurur. Daha sonra yetkili kişiye dönerek ”makineyi çalıştırır mısınız?’‘ der.
Yetkili kişi makinenin başlat düğmesine basması ile birlikte makine tıkır-tıkır çalışmaya başlar. Tüm personel şaşkınlık ve sevinç ile birbirlerine bakarken, uzaktan izleyen patron gülümsemeye başlar. Patron makinenin çalışması ile birlikte büyük bir mutluluk duyar. Patron, kimsenin çalıştıramadığı makineyi çalıştırmayı başaran ustayı odasına bir çay içmeye davet eder. Bu sırada da ustaya olan minnettarlığını ifade etmek için teşekkürlerini sunar.
”Çok teşekkür ederim ustacım, sayende büyük bir zarardan kurtulduk, sana borcumuz ne kadar?” diye sorar. Usta kendinden emin ve sakin bir şekilde, ”1000 dolar efendim” der. 1000 dolar cümlesini duyan patronun gözleri fal taşı gibi açılır. ”Ne 1000 doları usta, ne yaptın Allah aşkına’‘ der. Daha sonra ”madem öyle, senden ayrıntılı bir fatura istiyorum’‘ diye ekler.
Usta yine kendinden emin bir şekilde ” hay hay efendim” diyerek çantasına uzanıp fatura koçanını çıkarır. Faturayı yazıp imzalar, kaşeler ve patrona uzatır. Patron faturanın detayını görmek için merakla alır. Fatura şöyledir ;
- Çekiç ile vurmak 1 dolar. Çekici nereye vuracağını bilmek 999 dolar.
Dostoyevski bir keresinde şöyle der;
”Hikayelerin gerçek olup olmaması mühim değildir. Mühim olan hikayeden hangi dersi çıkardığınızdır”
Network Marketingde Uzman Olmanın Önemi >>
[/read]
Baltayı Bilemek Hikayesi
Baltayı bilemek hikayesi, bize başarıya giden yolda, sadece çok çalışmanın yeterli olmadığını anlatan güzel bir kısa hikayedir. Etrafımızda sürü il insan var ki, sabahtan akşama kadar, günde 14 saate yakın çalışıyorlar. Yollarda belki günlük 2-3 saatleri gidiyor. Evlerinde çocuklarına, ailelerine vakit ayıramıyorlar. Ancak yine de aldıkları ücret hiçbir zaman emeğinin karşılığı olmuyor.
[read more]
Bir tarafta da haftada belki 3-4 gün çalışan ya da günde 4-5 saat çalışıp, kendine ve ailesine çok daha fazla zaman ayıran insanlar var. Çalışıyorlar ve de aynı zamanda geziyorlar, eğleniyorlar… Bu nasıl oluyor peki? Tabii ki akıllı çalışarak. Çok çalışmanın yanında akıllı çalışmak da gereklidir. Sadece çalışmak bizleri amelelik yapmaktan ileri götürmeyecektir. Amelelik işleri kötülemek için değil, kendi işimizin ameleliğini yapmaktan bahsediyoruz. Baltayı bilemenin önemini anlatan Çok Çalışmak Doğru Çalışmak Mıdır? adlı kısa hikayemize linkten ulaşabilirsiniz.
Network Marketingde Kesinlikle Bilmeniz Gereken 30 Şey >>
[/read]
Nasrettin Hoca Para İle Vaaz Hikayesi
Nasrettin Hoca’yı bir köye vaaz ve nasihat vermesi için davet ederler.
Kararlaştırılan gün köye gelen Hoca,
”Bir kese altın verirseniz konuşurum, yoksa döner giderim”der.
Çaresiz kalan köy ahalisi, güç bela herkesten para toplayarak bir kese altını bulur ve hocaya verir.
[read more]
Harika bir konuşma yapan Hoca, Cuma namazından çıkınca, aldığı bir kese altını iade eder.
”Madem geri verecektin, ne diye istedin ?”
diye sorarlar.
Hoca’nın cevabı çok anlamlıdır:
Beni para ödediğiniz için daha dikkatli dinlediniz, birincisi bu.
İkincisi de, cebinde para olunca insan, bir başka konuşuyor”
cevabını vererek harika bir ders verir.
[/read]
Sözler
Eğitmek öğretmen ile alakalı, öğrenmek de öğrenci ile…
İnancınızı Artıracak Kararlılık Sözleri >>
Bir lider olarak öğrenmenin 3 aşaması vardır;
Öğrenmeyi öğrenmek,
Öğretmeyi öğrenmek,
Öğretmeyi öğretmek..
Önce kendi gideceğin yolu öğren, sonra öğretmeye kalk.
– Çin Atasözü
Gandhi’nin Hayata Bakış Açınızı Değiştirecek Sözleri >>
Öğrenmek için çok çalış, bilgi insanın daha zeki ve etkili çalışmasını sağlar.
– Charles Schwab
Geçmişten öğrenin, geleceği düşünün…
Kendini Geliştiren Başarılı İnsanlardan Tavsiyeler >>
Öğrenmenin ilk şartı; öğrenmeyi istemektir.
Bir yere gitmek istiyorsan, o yere ulaşmak için gerekli harita veya kılavuz bulabilirsin; ama gitmek istemiyorsan ne harita işine yarar, ne kılavuz… Öğrenmek istiyorsan bu ihtiyacını karşılamak için kitap ve öğretmen bulabilirsin; ama istemiyorsan ne yığın yığın kitapların ne de onca öğretmenin sana faydası olur. İngilizler bunu: “Atı suyun kenarına götürebilirsiniz; ancak ona su içiremezsiniz” atasözü ile anlatıyorlar.
Öğrenmeyi öğrenmek, hem bireyi hem de toplumu başarıya götüren merdivenin ilk ve en önemli basamağıdır.
Hayatımızın bütün seçimlerini doğru ya da yanlış yapmamız, adımlarımızı atma şeklimiz ve algılarımız öğrenmeyi öğrenme biçimimizle doğru orantılıdır. Yaşamımızın anlam kazanıp kazanmaması da buna bağlıdır. Hayatı verimli yaşamak ile yaşıyormuş gibi yaşamak arasındaki asıl fark budur.
Seyis Ve Profesör Hikayesi
Bir profesör konferans vermek üzere salona girmiş. Ama bakmış ki salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen profesör sonunda seyise sormuş:
-Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mıyım, yoksa konuşmamalı mıyım?
[read more]
Seyis cevap vermiş:
-Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam. Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.
Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamış. İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra da kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:
-Konuşmamı nasıl buldun?
Seyis cevap vermiş:
-Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim; ama elimdeki tüm yemi ona verip de hayvanı çatlatmazdım.
[/read]