Uyan… Neden mi?
Hayatının büyük bir bölümü uyuyarak geçiyor ve sen sana dair birçok şeyin farkına varmadan ölüyorsun da ondan. Seni mükemmel yaradandan özür dile ve bir an önce uyan. Sen muhteşem bir potansiyele sahipsin ve henüz sen bunun farkında bile değilsin. Her şeyinle uyanman, senin tercihin. Ve şu an içinde bir kıvılcım ateşe dönüşmek için senin tek bir hareketini bekliyor.
İnan! Bana değil önce kendine inan. Bak, farkında mısın içinde titreşimleri hissetmeye başladın bile. İnanmak, risk almakla başlar. Vazgeç! Düşüncelerle doldurup içinde boğulduğun dünyandan vazgeç artık. Güven! Çünkü orada kendini güvende hissetmiyorsun. Hayatta garanti diye gördüğün nefesin, işin, eşin, yuvan bile güvende değil. Misafiri olduğumuz dünyada mal sahibi olma çabaların, seni kaygılarla dolu ve nefessiz bırakıyor. Bu yüzden düşsel dünyanın garantisi olamaz. Kabullen! Varoluşun sebebine baktığımızda yok oluşu var ve bunu kabullen. Her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi bir de bitişi var. En pahalı ambalajla sardığın, kuşandığın bedeninin bile… Yaşadığını zannettiğin hayat akıştan başka bir şey değildir. Her şey ama her şey değişir ve akışta devam eder.
Varoluşun tüm sebepleri bugün vardır, yarın yok olur. Sana ait hiçbir şey yoktur. Ne işindir sana ait olan, ne eşindir, ne çocuğun. Günü ve zamanı geldiğinde, varoluş sahip olduğun her şeyi senden alır, hatta seni bile. Yapman gereken mi ney? Sadece uyanmak. Seni sarıp sarmalayan ölüm uykusundan uyan. Zaten var oluşun sebebine teslim olmayacak mıyız? Yaşarken ölmek niye? Zaten zamanı geldiğinde kapı çalınacak ve ölüm seni de alıp götürecek, aynı sana ait olduğunu sandığın diğerlerini götürdüğü gibi.
Sadece çok basit bir kelimeyi kendine söylemek için cesaretini topla. Uyan! Bugüne kadar birçok yolunu denedin. Olmadı, denedin, olmadı! Peki, hiç düşündün mü? Gittiğin yollar seni bir yere götürmüyorsa, bu güne kadar gitmediğin, aklına getirmediğin diğer yolların seni bir yere ya da istediğin neresiyse oraya götürebileceğini! Karanlıkta kalmaktan korktun. Ama tüm zihnini zifiri karanlığa sen mahkûm etmedin mi? Hatırlamalısın ki; tüm ışıklar sönse de nefsinle bağlandığın dünyanın, zihnindeki ve gözlerindeki ışığın asla sönmeyecek. Yeter ki sen uyanmaya niyetlen.
Vazgeçmek gerekir uyanmak için bazen. Konfor alanından, seni dibe çeken zihin oyunlarından, kibirden, şeytanın seni yönetmesinden… Müthiş bir potansiyelsin dedik. Çünkü var eden seni yüz trilyon hücreden var etti kusursuz bir planla. Yetmez dedi; Hücrelerden elli milyonu her saniye yenilendi. Her hücreye on beş milyar atom ekledi. Öyle bir kalp ki, kanı on metre yükseğe fırlatabilecek güçte verdi. Dahası mı? Damarlarında, kırmızı renkli sıvı diye gördüğün kan, vücudunu günde doksan altı bin kırk kilo metre yol aldı ki sen hala diyorsun ki çok eksiğim var ve güçsüzüm. Bir milyon iki yüz bin filtreye sahip böbrek, beş yüz yetmiş altı mega piksel görüntü kalitesinde göz, ömür boyunca iki yüz elli milyon defa atabilen bir kalp, seksen beş milyar nöron verdi. Hatta bilgiyi salisede iki buçuk trilyon işleyip, taşıyabilen bir beyin verdi. İşte bu yüzden vazgeçmek gerekir seni yok eden uykudan.
Anlayacağın yaşadığın her şey bir yansıma. Gerçek olan hiçbir şey yok. Kandırma kendini. Yaşadığın dünyayı vaha gibi gördüğün için, serabında kaybolup gidiyorsun. Oysaki çölün tam merkezindesin. Vahayı mı arıyorsun? İşte bu senin farkındalığına bağlı. Yani farkındalığın vahasını yarat, yani uyan. Bunun içinse ne yapman gerekiyorsa yap. Bedelini öde. Çünkü bedelini ödemediğin hiçbir şey sana ait olmayacak. Risk almaktan korkma. Aldığın riskler çerçevesinde yaşayacaksın, farkındalığındaki vahanın. Tek şansın var, o da kapı çalmadan farkındalığı bul ve yaşa. Çünkü kapı çalmadan kapıyı açanlar, farkındalığı kazanırlar ve asla farkındalığı kazananlar için ölüm yoktur. Çünkü ölümsüzlük onların farkındalığında yaşar. Ölüm bedende, ölümsüzlük ise ruhunda yaşar.
Şimdi uyanma vakti. Hadi artık uyan.