Hayatta her şey sizin neye inanmayı seçtiğinize bağlıdır. İnançlarımızı değiştirdiğimizde davranışlarımız da değişir. Davranışlarımız da sonuçlarımızı etkiler. Tabî burada olumlu yönde bir değişimden söz ediyoruz.
Değişim Gerekli Bir Konu Mudur?
Çevremizde her şey, her gün değişirken insanların birçoğu değişmekten korkar. Çünkü değişim beraberinde yeni sorumluluklar da getirir. Alışık olduğumuz yaşantımızda yeni davranışlar edinmemizi gerektirecek, haliyle bu durum da canımızı sıkacaktır.
Rahat alanından çıkmak istemezsin
İnsanların kendilerini rahat hissettikleri, orada yaşamaya alıştıkları bir bölge vardır; “comfort zone / rahat alanı”. Dikkat edin, rahat hissetmeleri, rahat yaşadıkları anlamına gelmiyor. Yani zorlu koşullarda bile kendilerine rahat alanı yaratırlar. Örnek, her sabah güneş doğmadan kalkıp işe gitmek, akşam gün batımında eve gelmek, tüm yaşantını bu döngü içerisine sığdırmak gibi. Ya da bir şarapçı düşünün. Nerede dilenip, nerede içip, nerede uyuyacağı bellidir ve burası onun rahat alanıdır.Yani rahat alanı dediğimiz, alışık olduğumuz veya sonuçlarını bildiğimiz şeyleri yapmaktır.
İşte aslında bu rahat alanından çıkma düşüncesidir bizi korkutan. Değişim, burayı terketmeyi gerektirir. Hayatımızı daha iyi hale getirmek için de bu alandan çıkmak şarttır. (Olumlu bir değişimden bahsettiğimizi tekrardan belirtelim.) Hayatımızın da güzel noktalara gelmesinin en önemli nedeni, bu olumlu değişimlerdir.
Her şeyi değiştiren, ufak noktalardır
Boşa geçirilen zamanı değerlendirmek konusunda klişe olmuş cümleleri burada da duyacaksınız. Çünkü başarılı insanlarla sıradan insanları ayıran noktalar öyle büyük büyük şeyler değil. Bizim önemsiz gördüğümüz ufak ufak davranışları, başarılı insanlar ciddiyetle yapıyorlar ve fark yaratıyorlar.
Mesela her gün sabah bir saat erken kalkarak, sporunuzu yapabilir, yarım saat kitabınızı okuyabilir, rahatça hazırlanabilirsiniz. Araştırmalarda da başarılı insanların diğer insanlara göre erken kalkarak kendini yeni güne hazırladığı tespit edilmiştir. Örneğin yabancısı olduğumuz bir konuda her gün yarım saat çalışmak demek, bir yılda neredeyse 200 saate denk gelir. Bu da yeni bir iş alanı öğrenmek demektir. Aynı şey her gün 10 sayfa kitap okumakla da yapılabilir. Bir yılda ortaya çıkan şu sonuca bir bakın; 3650 sayfa yapar. Hiç okumayan insanları düşündüğünüz zaman bu büyük bir ilerlemedir.
Değişimi kabullenmelisin
Değişim hayatımızın vazgeçilmez bir gerçeğidir. Doğa filozoflarından Herakleitos “bir nehre iki kez giremezsin. “ diyerek değişimin önemini vurgulamıştır. Değişmeyen tek şey değişimdir. Herşey her an değişim yaşar. Doğada canlılar doğar, büyür ve ölür bitkiler oluşur ve çürür gider. Su buz tutar erir ve yoğunlaşır. Doğa değişimi kabul ediyorken biz insanlar da değişimi kabul etmeliyiz.
Gerçek hayattan başka bir örnek verecek olursak, Nokia telefon şirketi çok isabetli olacaktır. Bir dönemin iletişim ve teknoloji alanını domine etmiş uluslararası bir firma. Çok değil, daha 10 yıl olmadı akıllı telefonların ortaya çıkması. Ama dönemin en büyük telefon markası CEO’sunun da açıkladığı gibi “Hiçbir şeyi yanlış yapmadık.” Peki bu hale getiren ne oldu? Tabiki değişim. Değişimi göremediler, ayak uyduramadılar ve battılar.
Bu durumu eğitim, sağlık gibi hayatımızı temelden etkileyen bölümlerde de rahatça gözlemleyebiliriz. Online eğitimler, robotik cihazlarla ameliyatlar, uzaktan ameliyatlar, sürücüsüz araçlar, klonlanan canlılar gibi…
Değişimin en hızlı yolu, kendi hayatımızla ilgili düşünüp neyin ters gittiğini bulup sonra onu unutup yeni bir yol çizip, plan yapıp devam etmektir. Buradan da çıkarılacağı üzere değişim, gerekli bir konu değil, zorunlu bir konudur.
Dr. Spencer Johnson’ın kitabı “Peynirimi Kim Kaptı?” değişimi çok güzel ve müthiş bir şekilde anlatıyor. Kitapta geçen şu söz gerçekten çok etkilidir;
“ Değişmezsen sönüp gidersin!”.