Zaman zaman birçok insan, bir işe başlarken veya planlanan bir işi yapması gerekirken yerine başka bir aktivite yapıyor, planlanan işlerini ileri tarihe atıyor. Yani erteliyor. Erteleme kimisinde seyrek, kimisinde daha sık yaşanan bir davranıştır ve ertelenen şeyler son anda sıkışınca aynı zamanda insanda stres ve kaygı yaratmaktadır.
Yapılan işte de olumsuz sonuçlar doğurabilmekte ve verimi düşürebilmektedir. Kimisi ailesiyle, sevgilisiyle olan sorunları çözmeyi , kimisi işinden istifa etmeyi, kimisi kendi işini kurmayı erteler.
Yumurta kapıya dayanınca insan kendini zorlayarak işe koyulur. Bu sefer de bir pişmanlık, depresyon hali sarar insanı: “ Neden daha önce başlamadım.” Son dakika yapılan iş de yarım yamalak ve kalitesiz olur. Yani bu ertelemeler sadece insanı değil, çevresini, işini, geleceğini de olumsuz etkilemektedir.
Ertelemenin sadece insani bir sorun olmadığını gösteren en iyi örnek Newton’un birinci hareket yasasıdır. Etki eden bir dış kuvvet yoksa duran bir nesne durmaya, hareket eden bir nesne ise sabit bir hızla hareket etmeye devam eder. Yani sadece insanlar değil, hiçbir şey ya da nesne itici kuvvet olmadan pozisyonunu değiştirmiyor.
Her insanın itici kuvveti farklıdır. Kimisinin ev, araba almak, kimisinin rahat bir hayata kavuşmak, kimisinin ise gezmek… Ne olursa olsun insanın harekete geçmesi için itekleyici bir sebebi olması gerekir. Sizinle sürekli işini erteleyen bir adamın çevresine yaşattığı sorunları anlatan bir hikaye paylaşmak istiyorum:
Uzak bir diyarda şirin bir köy vardı…
Bu köyde yaşayan tatlı sözlü fakat kötü huylu bir adam evinin önündeki yolun üzerine dikenler ekmişti. Yoldan geçenler bu duruma kızdılar ve dikenleri sökmesi için o adamı uyardılar. Fakat adam bu uyarılara aldırış etmedi. Dikenler günden güne büyüdü, gelip geçenlerin ayaklarını kanatacak kadar çoğaldı. Öyle ki yolu kullananların elbiseleri yırtılıyor ayakkabısız yoksulların tabanları sızım sızım sızlıyordu. Şikayetler iyice artınca köyün muhtarı o kötü huylu adamı ciddiyetle uyardı:
– Bunları mutlaka sök!
Adam başkalarını rahatsız etmeyi umursamıyordu. Muhtara,
– Olur, bir gün sökerim, diye cevap verdi.
Fakat adam, “bir gün sökerim” deyişinin üzerinden epey zaman geçtiği halde dikenleri sökmedi. Sadece muhtar değil, pek çok insan onu defalarca uyardı. Fakat adam her seferinde, “yarın hallederim, öbür gün yaparım…” diye oyalanıp durdu. Bu arada günler geçip gidiyor, dikenlerse kök salıp güçleniyordu. İş öyle bir noktaya geldi ki muhtar daha fazla dayanamadı. Adamın yanına gidip ona çıkıştı:
– Yalancı! Verdiğin sözü yerine getirmek için artık adım at. Yeter sürüncemede bıraktığın. Seni son kez uyarıyorum!
Fakat anlamışsınızdır ya adam tam anlamıyla vurdumduymazın tekiydi. Muhtara,
– Bey amca, önümüzde çok günler var. Bugün olmazsa yarın… Demesin mi?
Muhtar adamın aklını başına getirmek için son kez konuştu:
– Hayır, acele davran! İşi savsakladığın yeter. Sen yarın sökerim öbür gün hallederim deyip duruyorsun ama her geçen vakit o kötü otlar daha da gençleşiyor. Onları sökecek olan sen ise yaşlanıp güçsüzleşiyorsun. Onun için seri ol, vaktini boşa geçirme!
Siz de hayalleriniz için seri olun. Vaktinizi boşa harcamayın. Üşenmeyin, ertelemeyin, zamanım yok demeyin ve bugün başlayın!
“Ertelemek yaşamı kaçırmaktır.” – Windy Dryden