Sağlam Ağaçlar En Sert Rüzgarlarda Yetişir

Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin?

Hayatın içinde güzellikler olduğu kadar sıkıntılar da yer alır. İçinden çıkamadığınız sıkıntılar karşısında “ bunlar başımıza nereden geldi?” demek, birilerini veya kendinizi suçlamak yerine enerjinizi sıkıntılarınızı çözmek için harcarsanız dünya daha da yaşanır hale gelir. Karakterimizi daha çok yaşadığımız sıkıntılar oluşturur. Karakterimizi şekillendirip sağlamlaştırır. Yani bizim en iyi öğretmenimiz olurlar.

Yaşadığınız zorlukları sizi olgunlaştıran, geliştiren, daha çok güçlendiren kısaca size gönderilen bir hediye gibi görün. Hayatınızda kargaşa yaratan şey, problemin kendisi değil, sizin ona verdiğiniz tepkidir. Sorunlarınıza tepki değil, cevap verin. Tepki, içgüdüsel olarak gösterilen şeylerken; cevap ise, etraflıca düşünülerek oluşturulmuş şeylerdir. Unutmayın: “Sağlam ağaçlar en sert rüzgarlarda yetişir.”

Ve şu da hafızlarımızda yer edinsin! Hayatında her şey güzel olduğu için mi mutlu olur bir insan? Hayır. İnsan hayatındaki olaylara karşı tutumu doğru olduğu için mutludur.

Her şeye kötümser bakan, hiçbir şeyden memnun olmayan bir kızına babasının verdiği ibretlik derse bir göz atalım:

Bir zamanlar her şeyden sürekli şikayet eden, her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı. Hayatı ona göre çok kötüydü ve savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına.

Genç kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçı olan babası ona bir ders vermeye karar verdi. Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca bir cezveye patates, diğerine bir yumurta ve sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu. Daha sonra kızına tek kelime etmeden beklemeye başladı. Kızı da hiçbir şey anlamadığı bu durumu seyrediyor ve sonunda karşılacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabırsızdı ki sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı.

Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi dakika sonra adam cezvelerin altındaki ateşi kapattı. Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. İkincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu. Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana boşaltıp kızına dönerek sordu:

-Ne görüyorsun?

-Patates, yumurta ve kahve diye alaylı bir şekilde cevap verdi kızı.

-Daha yakından bak bir de! dedi baba. Patatese dokun.

Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.

-Aynı şekilde yumurtayı da incele.

Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü.

En sonunda, kızının kahveden bir yudum almasını söyledi.

Söylenileni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı.

-Bütün bunlar ne anlama geliyor baba?

Babası patatesin de yumurtanın da kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı tepkiler vermişlerdi. Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü. Yumurta ise çok kırılgandı. Dışındaki ince kabuğu içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca yumurtanın içi sertleşmiş, katılaşmıştı.

Ancak kahve çekirdekleri bambaşkaydı.Kaynar suyun içinde kalınca kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı. “Sen hangisisin?” diye sordu kızına.

– “Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin? Patates gibi yumuşayıp eriyecek misin? Yumurta gibi kalbini mi katılaştıracaksın? Yoksa kahve çekirdekleri gibi başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin?”

Peki siz hangisisiniz? Yumurta ve patates gibiyseniz, patates ve yumurta olmak canınızı yakıp bedeninizi, ruhunuzu yıpratır. Fakat kahve çekirdekleri gibiyseniz karşılaşacağınız kötü olaylara karşı daha iyi tepki verir, çevrenizdekileri daha iyi hale getirirsiniz.

Bir Kızılderili atasözü vardır:

“Her trajedi, diğer elinde bir hediye ile beraber gelir. Ama genellikle acı çekmekle öylesine meşgul oluruz ki hediyenin farkına varamayız. O da geldiği gibi yitip gider.”